okuma günlüğüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
okuma günlüğüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Şub 2013

Surf Rehberi: Sesli Kitap Dünyası




Bazı internet sitelerinin isimleri bazılarının sloganları cezbeder beni. Bir marka belirlerken bence en çok da, ürün akla daha gelirken seçtiğiniz markanın da onunla birlikte geliyor olmasına dikkat edilmeli. İşte Audible.com da o isimlerden biri. Sesli kitap seviyorsanız bu siteden kopamıyacaksınız :)
Ben sesli kitapları neredeyse basılmış kitaplar kadar tercih ediyorum. Bu şekilde, dolu vakitlerimi de bir kez daha değerlendirme şansım oluyor. Bu sitenin neredeyse tamamı ingilizce kitaplardan oluşuyor tabiiki ama yeni yeni de olsa Türkiye'de bizler için çalışmalar var. Yeri geldikçe o sitelerden de bahsederim inşaAllah.
Gelelim Audible.com'a.. Öncelikle bir kitabı satın almadan önce bir miktarını dinleyip test edebiliyorsunuz. Mesela ben, tiyatro gibi garip seslendirilmiş kitapları sevmem. Kitap sanki ben okuyormuşum gibi seslendirilmeli :) Biraz düz, biraz edalı :p O yüzden önce bir kısmını dinliyorum. Sonra ödeme. Ve sonra telefonuma yüklüyorum.
İngilizce öğrenmek veya telaffuz çalışmak için de ideal.
Benden bu kadar. Günleriniz kitap dolu, bilgi dolu geçsin.

16 Oca 2013

Okuma Günlüğüm: Mutluluk Projesi



Uzun zaman oldu bu kitabı okumaya başlayalı. Geniş geniş okuyorum. Gerçekten okurken mutluluk kapılarını sizlere açan bir kitap. Mutluluk ve hayatta size iyi gelecek birçok konuda çok yararlı ve cici mini bilgiler içeriyor. Gretchen Rubin, bir gün fark ediyor ki, hayatında istediği herşey varken ve yaşantısı tam da tercih ettiği gibiyken, aslında gerektiği kadar, sahip olduğu güzelliklerin ve nimetlerin hakettiği kadar mutlu hissetmiyor. Ve yıllık bir plan yapmaya karar veriyor. Her ay bir mevzuya önem vererek mutluluğunu artırma çabasına giriyor. Aile, evlilik, ebeveynlik, iş, hobiler gibi hayatımızın vazgeçilmezlerine mutluluk dokunuşları katmaya çalışıyor. Benim gibi, planlar yapan, hedefler belirleyen ve onların gidişatı hakkında notlar tutan bir başka bayanın kitabını (notlarını) okumak bana çok eğlenceli ve faydalı geldi. Henüz 6. bölümdeyim. Bölümün konusu dostluk. Bir müslümanın önem vermesi gereken başlıklar içeriyor. Cömertlik ve dedikodu yapmamak gibi. Yine burada, ufak bir aşırı dincilik yapmalıyım :) Bence aslında böyle dağınık arayışlar yerine, sadece sünnete bakıp uygulamaya çalışmamız yeterli. Her ne kadar şeytan ve nefis faktörü bizi engellemeye çalışsa da başarabiliriz.

19 Ara 2012

Ala Dergi Aralık Sayısı

Bugün Remzi Kitabevine uğradım. Birkaç alışveriş yapıp bir de Ala alayım dedim. Fakat kapağına gözümün çarpmasıyla vazgeçmem bir oldu. Kapak resminde öyle bir kombin kullanılmış ki sanki bayanın tesettürlü olduğunu binbir oyunla gizlemeye çalışmışlar. Okullarda başörtüsünün üzerine boğazlı kazak giyip bir de peruk takanlar gibi. Bu sayı benden Ala dergiye mini bir protesto olsun :) Belki abartıyorum fakat içimden gelenleri yazmak istedim. 
 


23 Ağu 2012

Bir yudum kahve.. Birkaç kelime..


Şu aylar bırakın blog yazmayı arada tek tük gelen ürün siparişlerini bile zar zor yetiştirebiliyorum. Annelik hem çok mutluluk verici hem de çok meşakkatli bir zenaat. Planlı, programlı bir hayat sürmek zorunda insan bu dönemi muvaffakiyetle atlatabilmek için. Çabalıyorum.. Muvaffakiyet Allah'dan..
 
 
Bu arada, Yusufuma ninni vazifesi yapan iki kitap hakkında birkaç cümle yazmak istiyorum. İlki Selim İleri'den Annem İçin.
Bu kitabı okurken ilk bölümleri biraz acımasız cümlelerden oluşmuş gibi geldi. Asında yazar hissiyatını tam anlamıyla anlatmış belki ama ben her zaman bazı fikirlerin telaffuzundan kaçınılmasından yanayım. Bazı şeyler dünyada gün yüzüne çıkmamalı.
Sonraki sayfalarda inanılmaz etkilendim. Hele de hastalığın aniden başlaması.. Kendisini veya Allah korusun bir yakınını o halde düşününce bile insanın dünyası kararıyor. En etkileyici tarafı, hanımefendinin hastalığı zamanında, daha önceden etkilendiği, özlemini çektiği şeyleri uygulamaya çalışması veya onları akla getiren davranışlarda bulunması. Üçaylığıyla ihtiyaç sahiplerine lüks sayılabilecek hediyeler alması gibi.
Vesselam.. Okumaya değer bir kitap.
 
 
Gelelim diğer kitabımıza.. Mehmet Ali Bulut'tan Can Boğazdan Çıkar. Can boğazdan gelir tabiri ne kadar doğruysa bu da o kadar doğru. Kitap kesinlikle okunmaya değer. İnsanların sadece yemek konusunda yaptığı israf engellense, herhalde kıtlık yaşayan ülke kalmaz. Ben daha önce de sünnete uygun bazı uygulamaları yapmaya çabalıyordum. Yemekten sonra iki saat kadar su içmemek gibi. Ancak, kitaptan sonra daha dikkatli ve bilinçli oluyor insan.
Sonuç olarak.. Bu kitabı da tavsiye ediyorum. Sıhhatli ve israfsız yaşama rehber olacağı kanaatindeyim. Stressiz ve huzurlu :)
Sadece yazarın, Kuran Ayetleri hakkında biraz rahat konuşması beni rahtsız etti. Hani sanki tefsir alimi gibi..
 
Bu arada.. Beni mutlu eden iki güzel haberi de yazmadan geçemiyeceğim. Geçenlerde bir Katar televizyonunun tasarım-moda konulu bir programında beni ve tasarımlarımı tanıtmak istediler. Henüz hazır olmadığımı düşündüğüm için kabul etmedim.
Daha sonra bir de Türk televizyonu benzer bir teklifle geldi. Onu da, bir Türk televizyon kanalına bu kılıkla çıkamayacağım için kabul etmedim :)
Her şeyin bir uygun zamanı var Allah'ın izniyle diyelim..

19 Nis 2012

Dersaadet - Münevver Ayaşlı



     Şu aralar oğlumla okuma vakitlerimizi Münevver Ayaşlı'nın Dersaadet isimli kitabıyla geçiriyoruz. Bu da beğenerek okuduğum kitaplar arasında. Henüz kitabi tamamlamadık fakat bir bölümü beni pek üzdü. Yazmadan geçemiycem.

     "Paris'te antikacıların bol olduğu bir sokakta, tek başıma, Parislilerin kendi tabirlerince "flaner" ediyor ve dalgın dalgın antikacı vitrinlerini seyrediyordum. Yine Parislilerin "lécher les vitrines" dedikleri, camekanları yalamak tabirince ben de alnımı camekana dayamış, dalmış içerdeki güzelliklere bakıyordum. Pek fazla bakmış olacağım ki, içerden sahibi antikacı çıktı, bana nazikane " İçeriye girmez misiniz, bakıyorum çok merakla bakıyorsunuz" dedi.
     "Teşekkür ederim, girmeyeceğim, bir şey alacak değilim" dedim.
     "Ziyanı yok, buyurun", dedi antikacı, ben de dükkana girdim.
     Dükkan, daha ziyade eski saat ve müzikli kutular satan bir dükkandı. Antikacı: "Dikkat ettim, siz ne çok müzikli kutulara ve eski saatlere bakıyorsunuz. Vitrindekiler yenidir, eğer meraklı iseniz, size birkaç tane eski göstereyim", dedi.
     "Teşekkür ederim, evet eski saat ve müzikli kutulaı pek severim" dedim.
     Vakıa, vitrinlerde teşhir ettiği kutular, saatler de güzeldi, lakin antikacının kasasından çıkardığı eski müzikli kutular ve saatler birer şaheserdi. Küçük altın veya mineli küçük bir kutunun bir yerine basıyorsunuz, küçücük bir kapak açılıyor, içinden minnacık bir kuş çıkıyor, kanatlarını çırpıyor ve ötmeye başlıyor.
     "Çok çok güzel, lakin artık bize göe değil, bunlardan koleksiyon yapmak, ancak bundan sonra milyarderlerin harcı" dedim.
     Antikacı: "Heyhat, evet öyle, bugün koleksiyonlar san'at sevenlerin, zevk sahiplerinin elinde değil, para sahiplerinin elinde" dedi. Benim nereli olduğumu anlamadan, milliyetimi bilmeksizin, bana şu hikayeyi anlatmaya başladı:
     "Siz, Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığı ve Osmanlı sarayları dağıldığı zamanlar, sizin meraklı olduğunuz eski saatleri ve eski müzik kutularını görmeli idiniz. Biz Paris'ten, 10-15 antikacı bilhassa eski saatler için ve müzikli kutular için İstanbula gittik. Şayan-ı hayrettir, hemen hemen her sarayda 10-15 eski ve çok kıymetli saat ve müzikli kutular vardı. Biz bunların kaymağını, yani birinci derecede kıymetlilerini aldık, arta kalanları, ki bunlar da çok kıymetli idiler, İstanbul antikacılarına bıraktık. Yukarıda söylediğim gibi bunların arasında fevkalade olanları da vardı. Heyhat, bu güzel san'at eserleri Fansa'da da kalmadı. Amerikan antikacıları, bilhassa Latin Amerika'dan gelme antikacılar bütün bu asar-ı nefiseyi alıp götürdüler."
     Boğaz'ın mavi sularına aksetmiş beyaz saraylarda nazlı sultanların oyuncakları, müzik çalan eski saatler ve yine müzik çalan, içinden kuşlar çıkan kutular bugün kim bilir hangi Arjantin veya Brezilya milyarderinin salonunda vitrinleri süslemektedir.
     Antikacının bu sözlerini dikkatle dinlemiştim. Yüzümün rengi ve ifadesi değişmiş olacak ki, ben kendisine bir şey söylemeden, antikacı bir şeyler sezinlemiş gibi:
     "Yoksa,! Yoksa! Siz İstanbullu musunuz? Siz Türk müsünüz?" dedi.
     İşte böyle "Patimoine National" memleketten çıktı, Türk evleri boşaldı, fakirleşti. Türk evleri; saray olsun, mütevazı ev olsun, velhasıl Türk ocakları söndü..."
Münevver Ayaşlı


İçler acısı..

Photo: http://modishvintage.blogspot.com

5 Ara 2011

Küçük Mucizeler Dükkanı - Debbie MACOMBER - The Shop on Blossom Street




Uzun zaman sonra yeniden en sevdiğim uğraş olan kitap okumaya biraz vakit ayırabildim. Okuya okuya roman mı okudun demeyin sakın. Gerçekten okunmaya değer bir yaşam savaşı. Yaşam savaşı dediysem ölüm-kalım değil elbette. İyi yaşam diyebiliriz. Özellikle benim istikbale yönelik planlarımda destek oldu :) En azından bir coşku verdi gibi. Sizlere de tavsiye ederim. Bu arada bebeğime battaniye örmeye başlamamın sebebi kesinlikle Lydia değil :p

26 Tem 2011

Âlâ Dergi 2. Sayı

Dün Âlâ Dergi'nin 2. sayısını edindim. Kesinlikle önceki sayıya kıyasla çok daha profesyonel ve hoş.
Kapak fotoğrafı gayet iyi. Fotomodelin makyajının son derece doğal olması, kaşlardaki doğallık ve yine fuların çok doğal görünümü harika. Şu sıralar genç bayanlar ayna karşısında saat geçirerek yaptıkları robot görünümüne çok daha düşkün.
İç sayfalara gelince.. Özellikle beğendiğim bölümlerden fotolar yayınlıycam fakat "Âlâ Dergi İlk Sayı Yorumlarım" isimli postumun şu anda 268 tık almış olduğunu göz önüne alınca bu resimleri daha sonra dedikodularıyla yavaş yavaş yayınlamaya karar verdim :) Derginin satış rakamlarını etkilemek istemiyorum :p



5 Tem 2011

Âlâ Dergisi İlk Sayı Yorumlarım


Yeni çıkan islami yaşam tarzı dergisi Âlâ Dergi yi hemen edinmiştim fakat yoğunluğum nedeniyle hala post yapamadım. Dergiyi genel olarak beğendim. Almaya da devam edeceğim inşallah. Fakat bazı eksikler de tamamlanırsa mükemmel olabileceğini düşünüyorum. Mesela dergide röportajı yapılmış olan iki ayrı fotoğraf sanatçısı beni biraz rahatsız etti. Fotoğraf sanatını çok çok sevmeme rağmen bir sayı dergide iki kişi bana biraz fazla geldi. Tekbir ve Kayra röportajının aynı dergide yeralması hakkında da fikrim aynı.


Yukarıdaki fotoğraf Ayşe Merve Dağlı'nın objektifinden. Yaklaşık 3 ay önce terzime gelinlik provam için gittiğimde görmüştüm bu fotoğrafı. Aynı model nişanlık sipariş etmişlerdi ama bu kıyafetteki kristaller (gerçek değil gibi) yerine kocaman renk renk inciler getirmişlerdi :) Bana Grace Kelly gelinliğinin aynısını (daha da şık) diken mükemmel terziye böyle bir iş getirmek hakaret gibi :p


Böyle bir dergide bu kadar kötü bir look a yer verilmesi beni şaşırttı.


Elbette yukarıda söylediğim gibi dergiyi sevdim. Ve almaya devam edicem.
İşte dergide en çok beğendiğim yerler. Dizayn Butik Kurabiye röportajı, Tarzını Yansıt bölümü fotoğrafları ve aşağıdaki güzel kıyafet. Ben giymezdim elbet ama gayet şık.



4 Tem 2011

Death in Babel, Love in İstanbul



Ve sonunda bitirdim! Okurken arada dayanamayıp yarıda bıraktım, bazı yerleri çok sevdiğim için defalarca okudum, bazı yerleri unutmamak için tweet yaptım. Bu kitap kendi içinde o kadar çeşitli ki çok başka ve şaşırtıcı duygular hissediyorsunuz. Fuzuli'nin devrinden başlayıp Meşrutiyet ilanına kadar sizi sürüklüyor. Zevkle sürükleniyorsunuz. Arada kafanız karışıyor. "Ben şimdi nerdeyim?" "Bu da kim?" gibi şeyleri kendinize defalarca soruyorsunuz. Rukal'in (inci) denize düşürülmesiden tutun Patrona Halil isyanına kadar bütün iğrenç duyguları yaşıyorsunuz :) Ama sonunda damağınızda hoş bir tatla bu kitabı kapatıyorsunuz.





21 Ağu 2010

Sergüzeşt



Dün gitttim kitap fuarına.. Sultanahmet'teki güzel fuar artık Beyazıt'ta. Garip memleketli insanların bulunduğu ilginç bir yer haline gelmiş. Çantamı korumaya çalışmaktan rahat yürüyemedim. Fuar çadırına girdim.. İki koridor dolaştım sadece. 4 kitap aldım ve kaçtım. 1. kitaba bugün başladım 2 saatte tamamlandı :p Aslında cümlelere dalabileceğim kitaplar her zaman daha çok hoşuma gider. Bu ise bir çırpıda bitti. Sanki sadece Osmanlı ya da Adulhamid eleştirisi üzerine kurulmuş bir hikaye. Konu hoş. Fakat eleştireceğim diye abartmış adem.


Anna Karenina'nın kırmızı kulaklı kocası aklıma geldi. Acımasız ve gereksiz eleştiri..
Yazar bu kitaptan sonra soluğu Fransa'da almış zaten :) Hakedenler gereken yerlerde olmalı bence.

15 Tem 2010

"İnciyi denize düşürdük!"





Ah! Nedir bu kitaptan çektiğim! Neden Hürrem değil de Rukal??  Bu kadar acımasız insanlar var mıydı?!! Oysa Harem'i okurken saray ve saraylılara bayılmıştım.. Aslında belki de herşeyin güllük gülistanlık olması değil güzel olan.. Benim de bunu anlamak için zamana ihtiyacım var..
Herneyse.. Sonuç olarak.. Kitabın 180. sayfasında en azından şimdilik devam etmek istemediğimi düşündüm.. Eğer daha sonra devam edersem yine yazarım :)

Bende mecnun'dan füzun aşıklık istidadı var
Aşık ı sadık benim mecnun'un ancak adı var

9 Tem 2010

Ben Mecnun..

 

Ben Mecnun, Efendim Hilleli Mehmed Fuzuli'nin dizelerinde yaşayan köle... Çilek idim kazanlara attılar, kağıt diye pazarlarda sattılar. Hücrelerim iki tomarı doldurmuştu, Bağdat çarşısında iki koyuna takas edildim ve kendimi Hilleli lirik şairin kulu bildim. Onun evinde aşkı tanıdım, sonra acıya alıştım, aşk mektebinde yıllar yılı Leyla'yı çalıştım. Yazıldım, kitap oldum;dile geldim, söyledim, hitap oldum.
Ben Kays!.. O muhteşem köle!..


İskenden Pala'nın Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk isimli ilk romanını okuyorum.. Yıllar önce satın alınmış fakat yazarın diğer kitaplarına tercih edilememiş bir kitaptı.. Katre-i Matem'i bile bundan önce okudum :) Ama Katre-i Matem kadar olmasa da çok içten , harika bir kitap..


Related Posts with Thumbnails